".................................,
Gelelim bu yaptıklarımızı neden yapıyoruz konusuna.
Yapılan herşeyin tek bir amacı var!
Biz üniversite olmak istiyoruz. Kanunda yazdığından mecbur olduğumuz için değil, gerçekten inandığımız için üniversite olmak istiyoruz.
Bu olmak istediğimiz şey, "üniversite" nedir?
Binalar, yönetmelikler, hocalar, öğrenciler hepsi bir arada olursa? Üniversite bu mudur?
Cebimizden 3 milyar dolar çıkarıp koysak, en güzel binaları yapsak, en iyi beyinleri satın alsak, en iyi öğrencilere burs versek, üniversite olurmuyuz?
Değerli Konuklar,
Aslında bütün bu yapıları, hocaları, öğrencileri biraraya getiren birbirine bağlayan olmazsa olmaz birşey var. Bu şey üniversitenin temelini oluşturuyor. Ama çoğunlukla gözardı ediliyor, bahanelerin altında kalıyor, dikkate alınmıyor. Zaten bu yüzden adında üniversite yazan birçok kurum, üniversite olamıyor.
Öyle birşey ki, bu şey varsa üniversite vardır. Bu şey yoksa, ne kadar altyapı yatırımı yaparsak yapalım, ne kadar çok eleman alırsak alalım, kaç paralık fon bulursak bulalım üniversite yoktur.
Sapere Aude!
Elinizdeki kartlarda yazılı olan bu iki latince kelime. Sadece o kadar.
İçimizde latince bilen arkadaşlarımız mutlaka vardır.
Bu latince deyimi ilk olarak bundan tam 2074 sene önce doğan, Roma imparartorluğu vatandaşı Venusia lı şair Quintus Horatius Flaccus, daha yaygın bilinen adıyla Horace "Mektupların Birinci Kitabı"nda şu şekilde kullanmış:
"Dimidium facti qui coepit habet: sapere aude"
Tamam ! Türkçesini de söylüyorum:
Başlamak bitirmenin yarısıdır; bilmeye cesaret et.
Ama bu deyim asıl anlamını ve ününü 1784 yılında Immanuel Kant tarafından "Aydınlanma nedir?" makalesinde kullanıldığı zaman kazandı.
"Sapare Aude! Aklını kendin kullanmak cesaretini göster!"
Bundan sonra bu deyim aydınlanma çağının sembolü oldu, birçok üniversite ve enstitünün sloganı olarak kullanıldı.
Bilmeye cesaret et!
Bilmeye cesaretimiz var mı?
Araştırmaya, öğrenmeye değil, bilmeye. Çünkü insan aklı öyle birşeydir ki, bilmeyi yürekten istemez ise cevap burnunun dibinde de dursa onu göremez.
Gerçekleri bilmemeye çalışarak huzur içinde yaşamak daha iyi değil mi? Başkalarının baskın fikirlerini doğru kabul ederek kendi aklımızı boşa almak, sorumluluk almamak rahatlatıcı değil mi? Doğruya doğru, yanlışa yanlış demeye cesaretimiz var mı?
Yoksa hocamızın, dostumuzun, büyüğümüzün,siyasi liderimizin, şeyhimizin aklının altına sığınıp bilmemenin dayanılmaz hafifliğini mi tercih ederiz.
Eğer bilmeye cesaretimiz varsa, kim ne derse desin, ne eksik olursa olsun biz üniversiteyiz.
Ve eğer biz kendimizi üniversite olarak tanımlıyorsak, bununla övünüyorsak, bundan gurur duyuyorsak, o zaman üzerimize düşen tek görevi de yerine getirmek zorundayız.
Sadece bir tane!
Toplumun iyiliği için bilgi üretmek...
.........................................."